feslefik depreşim

28 Şubat 2012 Salı

Aşk ve Türevleri



bir şeyler olmuştu içimi dışıma saçan
birkaç kıtada söylenen
eski bir şarkı nakaratıydım...
seslerde çoğul bir kalabalık yakaladım
es'lerde tekil bir yalnızlık...


kimseye söylemedim
eski bir şarkı kaldığımı.
unutulduğumu satır aralarında
yaşlı bir şairin, hiç bilmediler.
ben hatırlatmadım..
güzel bir ilk bahar sabahı
gözlerimi açıp, aydınlığa atladım.


kafiyesiz kalmış aç bir şairdi ruhum
cümleleri bir türlü kuramadım
mana yüklediğim hayatın her anı
felsefelerimde somutlaştılarsa da
aşkı ve türevlerini bir türlü anlamadım
hiçbir şiirle anlatamadım...

b.varol

21 Şubat 2012 Salı

Takvim Arkası Şiirleri - 1


tarih; garip bir şubat
yabancı bir ülkenin soğuğu yanaklarımda
kıpkırmızı bakıyorum güneşin bizi terk ettiği yöne
içim buruk biraz harap
yaşarken büyüyorum senin uzaklarında...

mevsim; ilkbahara özenti bir kış
tiyatrodan çıkıyorlar koşarak
sessizce şiir söyler gibi yalancı bir dilde
insanlar
yabancı bir dilde kendileri olmayı hiç bilmiyorlar.

amaç; mutluluğu çözümlemek
bütün deneyimlerin ertesinde
harmanlayarak gerçekleri pembe düşlere
çekip gitmek kendi kendimize...
şiir olmaya çalışmak sonsuzluk harmonisinde
tanrısal bir kafiye arayışında
aşk sanmak bazen nefreti bile...
amaç sadece yürümek bir amaç peşinde..
gözlerimizde binlerce heyecanın iziyle
yaşanıyor işte, inadına gibi...

b.varol

16 Şubat 2012 Perşembe

Depresif Depreşimler


Önce fonda şu yorumlamaya çalıştığım şarkıyı açalım.


artikaffetmemseni by user206086
Yorgunum.
Kırgın olabilecek kadar şımarmaya hakkım yok hayata ama yorgunum biraz. Geceleri bedenimi yatağa yatırdığımda, zihnim uykuya dalmamak için büyük bir çaba sarf ediyor. Uzak bir kentte başka bir hayat düşlüyorum. Yakın bir kent de olurdu...

Kalın perdeleri ardında yaşıyorum bir öğrenci evinin. Geçici bir hayat gibi... Şimdilik böyle işte her şey ve bir gün çok daha iyi olacak umudu ile. Her şeye rağmen bizi yaşatan da bu zaten.

Ama kendi hayatımı yaratmaya çalışırken, bütün değişkenleri ile başka hayatlar içinde büründüğüm ya da bürünmeye mecbur bırakıldığım bu kılık kıyafet ruhumu tatmin etmiyor. Bedenim asla tatmin olmaz bu hayat formunda, bunun bilincindeyim. Bunun imkanı yok fakat ruhum tatmin olabilir. En azından bunu başarabilirim... Ama gel gör ki, başka bir hayatın içinde başkalarının kafa ağrısında ruhuma acı çektirmekteyim.

Başka bir kent çözemez bu sorunu. Soyutlanmak bir nebze çözebilir fakat kendimle yaşayabilsem de insanın insana olan ihtiyacının gerçekçiliği içinde büyüdüm. Aile bağlarım ve az da olsa iyi dostluklarım var. Soğuk görünen zor ısınan felsefenin içine sıçmış bir adamım. Bilmek beni hiç özgürleştirmedi oysa...

Her şeyi kendimizi özgür kılmak için yaparken bu hayatta, her eylemimizle kendimizi nasıl başka şeylere bağımlı kılmışız gördükçe hayret ediyorum. Ruhlarımızın asıl acı dolu kaynağı bu işte... Evrenle bütünleşememenin verdiği acı. İnsanların fotoğrafın tümünü görememeleri yüzünden eksi yüklü enerjileri birbirlerine aktarmaları sonucu oluşan negatif dünyada pozitif kalmaya çalışan ruhumu ölene kadar sevmeye çalışıyorum. Başarabilirim. Bütün deneyimler zaten bizim için değil mi? Bütün deneyimleri alıgılayış şeklimiz tümüyle öğrenilmiş düşünce kalıplarından yola çıkarak meydana gelmediler mi?

İyi ve kötü içinde, her nefeste sona yaklaşırken ki sonsuzluk özlemimiz bizi anlamlandırmaya çalışıyor. Bu yüzden bütün acılar katlanılır kılınıyor. Ve bu yüzden hala güzel bir dünyaya inancımız var, her ne kadar aradığımız şey dünya dışı güzel bir boyut olsa da.

Ve bütün diğer ruhlar sonsuzu kucaklamak için bu doğal döngü içinde iyiye ve kötüye bulaştılar. Sadece o kadar az bilip o kadar az anladılar ki kendilerini. Bu yüzden kendileri dışında aradıkları şeyler hiç onların olamadı....

11 Şubat 2012 Cumartesi

Halil Sezai Olmak ya da Olmamak

Bütün mesele bu.
Hadi mübalağa sanatı yaptım biraz kabul... Yine de meselenin büyük kısmı bu! Öncelikle yazının geri kalanına devam etmeden önce şu videoya tıklayalım.



Bu akşam, bir süreliğine Halil Sezai oldum. Pek aramız yoktu aslında ve Sezayi mi yoksa Sezai mi diye de google'den bakıverdim. Demem o ki; bu akşam Halil Sezai ile empati yaptım bir süre. Şarkısını açtım ve onun ruh haline girdim ya da izin verdim o benim ruh halimin içine sıçsın diye. Yaklaşık bir aydır üst ve alt komşum gecenin geç saatlerine kadar bu şarkıları dinlemekteler. Yüksek ses ve ful isyan! Hatta 'isyeaaeann'...


Hep merak etmiştim nasıl bir şeydir bu ruh hali içinde olmak. Kendi ağzıma sıçtım tabi şarkısını sonuna kadar dinlemeye karar vererek. Şarkısını açtım işte videoda da görüldüğü üzre... Ben aynı zamanda İncir Reçeli filmini izleyip ağlamamış kitleye dahil oluyorum. Çok b*ktan bulduğumu söylemek isterim. Bir konuda itirazım var. Tabi bütün bu muhabbete Çağan Irmak dahil değildir, bunu da belirtmeliyim. Onun filmleri dışında son zamanlarda piyasaya çıkmış Türk romantik, dokunaklı filmler sadece duygusal tarafımızdan yararlanıp köşeyi dönme derdinde. Böyle düşünüyordum. Aslında hala büyük oranda böyle düşünüyorum. İncir Reçeli fena tabi . Olaya başka açıdan bakmış. Bakın bir de böyleleri var, bir de onları fark edelim, onlarda aramızda yaşıyorlar ve amanda ne kadar üzüntülüler diye vurgu yapılmış. Ben sağlık okuyan bir üniversite öğrencisi olarak bu vurguyu beğendiysem de, yine de insanların duygularını kullanıp dibine kadar ticari bir film olduğunu ve sanatla ilgisi olmadığını düşünmüştüm. Taa ki Halil Sezai'yi aynı filmdeki rolünde, gerçek hayatta da görene kadar. Meğersem adam gerçekmiş ulan dedim bir an! Yoksa film gerçek mi! Ya kadın değilde adam aidsse!! Ya o yüzden bu kadar üzgünse bu adam. Aman Tanrım!! Hayal dünyam çok geniştir arkadaşlar :D


Ben en büyük acıları Emre Aydın çekmiştir diye düşünürken, acı çekmekte rakip olacak biri karşımıza çıkıverdi. Yeni tabirle sound güzel olabilir ya da alışılmış dışı olabilir ama verdiği mesajları pek sevmiyorum.
Çünkü insanın şunu fark etmesi gerekir. Biz duygularımız ve düşüncelerimiz üzerinde mutlak bir egemenlik kurabiliriz ve acı çekmeye mahkummuşuz gibi mesajlar veren şarkıları seçerek zihnimize işkence etmiş oluruz. Ama, ama tam da benim düşüncelerimi dile getirmiş mi diyeceksiniz? O zaman düşüncelerinizi değiştirmeniz gerekiyor çünkü hayat her an akıp geçmekte. Siz niçin oturup üzülerek hayata karşı böyle bir şımarıklık yapıyorsunuz ki! Bu hakkı kendinizde nasıl görebiliyorsunuz? Biz farkında olmadan acının ve acıtmanın felsefesini büyütmüş bir toplum olsak da tersini de aynı yetenekte yapabilecekken neden bu olumsuza doğru koşumuz! İnanın buna çok canım sıkılıyor. Dinledim şarkıya da canım sıkıldı. Epey mahvetti, ağzıma etti... Ama yine de gerek yok ulan işte! İsyeannn...


Buradan sevgili komşularıma da sesleniyorum. Tamam sevişiyorsunuz mecbur dinliyoruz seslerinizi, bir şey demiyoruz. Ama sabaha kadar Halil Sezai neden ulan? Sevişirken ya da seviştikten önce ya da seviştikten sonra bu mu dinlenir. Yapmayın, etmeyin, gözünüzü seveyim. İki dirhem uyusak iyi 'olacağıdııı'...

5 Şubat 2012 Pazar

Manyetizma

dudaklarından akarken ruhuma
bir kaç hayat mesafesinde hisler,
akşam vakti
bir kapı eşiği
onun aklında tozpembe düşler..
benim tozdan arda kalan
bir kırıntı sevmelerim.
dudaklarımdan akarken aklına
bendim aradığım sende...
kendini bulmak tanrıya varmaktı aslında.

ve sen
şarkılarımdaki tanrısallık
kutsanmış kafiyeler cümbüşü...
ne kadar sana varsam
o kadar bana yaklaşır tutsaklık..
birinden ötekine köprüler kuran
elektrik yüklerinde seviştik.
yaratıp bıraktığımızsa
koca bir manyetik alan...

4 Şubat 2012 Cumartesi

ermiş

yazdım
bir heyecanın kanadına
uzun şehir yolları boyunca..
romanlar yazdım

siyah pelerinli adamların arasında
bir ermiş, kent filozofu
saf bir köylü edasıyla
yazdım:
'güzel bir hayat'...
yemyeşil çimenler arasında
çam ağaçlarından gelen uğultularla
ıslık çaldım şu koca ormana...
ne kadar koptum, o kadar vardım
kendimi inandırdığım bir yalana.
deli dolu, gece gündüz
yaşadım sandım...

3 Şubat 2012 Cuma

Aşktan Adam

Büyük ve yorucu bir aşktan çıktım bir yıl kadar evvel. Doğal bir değişim çemberinden geçiverdim. Her şey için kendimi suçlarken, bugün o kadar çok seviyorum ki kendimi kimseye aşık olamıyorum artık. O kadar alıştım ki kendimle yaşamaya! Ve mutlu olmak için başkasına ihtiyaç duymamayı öğrendim. Herkes yalnızlıktan kaçarken ben yalnız kalıp kendimle konuşmayı, zihnimi yönetme çabamı seviyorum.

O kadar kimseye ihtiyacım yok ki, bu yüzden aşıklarım artıyor. Çünkü onlara ihtiyacım yok, çünkü bağlanmaya ihtiyacım yok, dahası istesem de bağlanamıyorum artık. Bu bir hastalık mı yoksa özgürlük müdür bilemiyorum. Ama iki ruhtan bir ruh çıkarmaya çalışmak için gönüllü olamıyorum. Beni ben yapan şeylere direnç gösteren her ne varsa onlardan uzak duruyorum. Bunu bilinçli de yapmıyorum işin aslı. Sadece kendim olmak istiyorum. Bir kadını malım gibi görmek istemiyorum. Aynı şekilde birinin malı olmak istemiyorum. Başkalarının benim hakkımdaki duygularının sorumluluğu altında ezilmek istemiyorum. Onların duygularını tatmin etmek istemiyorum. Bunu yapmaya çalışırken iki farklı hayatı talan etmek istemiyorum. 

Biliyorum ki başkalarını severken bile aslında aradığım şey kendim. Ben bu hayatta bilgeliği ve kendimi arıyorum aslında. Başkalarına aşık olmamız, dolaylı bir kendimizi arayış. Ya ben duygularımı yitirdim ya da aklım fena halde başımda! Kimseyi incitmek isteyecek bir yapım yok aslında sadece kendimi o kadar seviyorum ve bu konuda o kadar bencilim ki bütün gerçekleri tüm çıplaklığıyla görebildiğimi düşünüyorum. 

Beni bir kadına bağımlı yapacak bir şey, beni ben yapan milyonlarca şeyi tehtid altında bırakıyor. O kadar ihtiyacım yok ki o kadına bu yüzden bana deli gibi aşık olabilir. O kadar ihtiyacım yok ki ona.. Ben de onu sevebilirim fakat onun öğrendiği sevgi modelleri dışında ve o bu durumu büyük bir hakaret olarak alıgılayabilir. Aslında her şey kavramları nasıl tanımladığımızla ilgili. Ben öğrenilmiş sevgi kalıplarında sevmek istemiyorum sizi. Hiçbirinize bize öğrettikleri modelleriyle aşk büyütmek istemiyorum. Bana birini nasıl sevmem gerektiğini söylemeyin. Yapmayın bunu.