feslefik depreşim

13 Mayıs 2012 Pazar

Daktilo

Anlatacak çok şey birikti aslında.



Antika sayılabilecek birkaç adet daktilo fotoğrafını sırayla yazılarımın yanında paylaşacağım. Özenle küphanemizin pence diplerinde durmaktalar. Fark edilmiyorlar pek aslında fakat bende küçük bir heyecan uyandırdılar. İnatla yazma hissi uyandırıyor insanda bu eski daktilolar. Bir de bakmadan bunlarda yazanları düşünüyorum. Yetişmişti o dönemlere çocukluğum. Köşe başlarında durduklarını hatırlıyorum...






Eski belediyedeki muhasebe odasındaki asil gramafonu hatırladığım gibi. Nedense gramofona yakıştırdığım sıfat budur. Asil! Müzik benim hayatımın estetik bölümünü kaplayan güzel bir uğraş. Meslek olabilecek dönemleri de olmadı değil. Org çalan bir arkadaşıma olan hayranlığım beni itti bu denize. Panayır yerlerinde Serdar Ortaç kasetleri satıyorlardı. Hakkaten ne kadar yaşlıymış o adam öyle!

Lise yıllarımda çalışıp kazandığım ilk paramı gitara verdim. Hala hizmette kusur etmeyen, birkaç kez onarılmış siyah asil bir gitar. Klasik gitarlar içinde en anlamlısı benim için. Yaşanmışlığı ve hikayesi var. Kendisiyle bestelenmiş şarkılar da cabası...





Müzik ve gitar benim için bazen kaçış bazen düzene isyan oldular. Yaratıcı yanımın verdiği keyif kelimelerle anlatılamayacak kadar cazip gelmeye başlamıştı. Bu normal olan hiçbir şeye benzemiyordu.

Sonra kendi çapımda bir şair oldum. Onun da temelleri orta okuldaki o en popüler kıza yazdığım mektuplarla başladı. Kelimeleri bu kadar güzel kullanabildiğimi fark etmemiştim o güne kadar. Pembe tokalarına sıkıştırdığı mektuplarını da geri yollardı o kız. "Bir gün birisine aşık olursan ona yaz, olur mu demişti! Yazarak anlat". Ben de öyle yaptım. Başkasına yazabilmek için onun mektuplarını ve o pembe tokalarını çocuk aklımla bir lağama attım bir gün. Sinirliydim. Bisikletimi kullandığım son gündü. Çaresizdim ve hayatın adil olmadığını düşünüyordum. Henüz 8. sınıfa giderken ne olabilirdi ki...

Bu aşk değildi elbet. Ama yazı bir aşktı. Zaman zaman aramıza ayrılıklar düşse de o beni hep bekledi. Kelimelerim benden yüz çevirselerde zaman zaman, bana sonsuzluğu sundular çoğu zaman. İfade biçimi yaşam biçimidir. Hatta hayatın kendisini yaratma biçimimizdir. İfade ettiğinden daha güzel yaşayamazsın. Ve daha güzel yaşamak için daha güzel ifade edebilmen gerekir. Öyle ki dünyada en güzel yaşamış insanlar bu yüzden çoğunlukla şairlerdir. Onlar hayatın sırrına vakıftırlar.




Ve iç hastalıkları çalıştığım bir vakit karşıma çıkan yağmurlu bir daktilo. Yağmurlu çünkü hafızamda öyle kalmışlar. Bir koşuşturmaca hatırlıyorum fırtınalı ve yağmurlu bir günde. Çabucak belgeleri yağmur altında koşuşturarak o daktiloda yazan köşedeki adama vermeliyiz. O hemen doldurmalı ki yukarıya yetişebilelim yeniden. Küçük bir çocuktum bu anlara şahit olurken. O yüzden hep yağmurludur daktilolar benim için. Aynı zamanda serttirler. Yazarken çıkardıkları o sert sesler, onlarla sadece ciddi şeyler yazılabileceği izlenimi yaratır insanda...

Uyumalıyım. İçimde sonlu bir heyecan daktiloya dair. Oysa evimizde olmamıştı hiç. Çünkü ben küçükken bilgisayarım vardı, henüz kimsede yokken. Şanslı bir çocuktum. Daktiloya gerek yoktu. Belediyenin muhasebe odasındaki bilgisayarda - ki o zamanlar sadece Ms Dos sistemi vardı- araba oyunu oynardım. Ayrıca Cat ya da Cats diye bir oyun daha. Daktilo da oyun oynanmazdı ki hiç...

Ona yüklediğim anlamlar, onu benim için başka bir madde yaptılar. Hayatın geneli için geçerli bu kuralı fark edebilmek ne güzel! Çünkü ben ne düşündüysem o madde tamda odur. Çünkü zihnim sadece uyaranlar tarfından gerçeklik kazanır ve çünkü sadece fark ettiğim kadar var herşey.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder