Bu yazımın bir girişgah bölümü olmalı mı ona henüz karar veremedim çünkü gazım geçmeden herşeyden birşeylere deyinerek birazcık hayatınıza pırıltı katmak niyetindeyim. Yani hayatınız derken onu ne kadar hissetmekte olduğunuzu bilemesemde... Mesela sabah kalktığınızda pencereyi açıp içeriye soğuk bir esintinin girişini teninizle hissedip yaşadığınıza şükredecek kadar yaşadığınızın farkında mısınız ? Yoksa, dur dur, yoksa şımarık bir çocuk gibi depresyonlara kucak açıp mutsuz olmayı mı layık görüyorsunuz hala kendinize? Neyse konuyu fena halde dağıtarak ilerlemeyi planladığım için birara bu konu yolumuza çıkarsa bir kaç yumruk da ona atacağıma dair söz veriyorum...
Şimdi gelelim aynalardaki biz ile barışma kısmına. Fiziksel olarak değil, psikolojik bir bakış açısıyla bunu söylemekteyim. Hepimiz hayatımızın kısa ya da uzun bir döneminde kendimizle çelişerek yaşadık evet. Bu belki de kendimize giden yolu bulmak için bir nebze gerekliydi de... Fakat şimdi büyüdük.. Yarın da büyümekte olacağız öbür gün de, bir sonraki gün daha büyük olacağız hele ondan sonraki gün eşşek kadar adamlar olacağız. Belki de ölüm yaklaştıkça fosillerin arasına giderken kutsal kitaplara ve dine daha çok sarılacağız. Tartışılır. Demek istediğim de tam bu aslında. Tartışın. Saygı sevgi ve görgü çerçevenizi kaybetmeden birşeyler bulma çabanızı en azından ben hoş karşılarım. Gerçekten... Bir yerden araklamadıysam ( bu sokak ağızı içinde özür dilesem iyi olur ) kendi uydurduğumu düşündüğüm bir söz var çok severim. Hani kendi kararlarınızı kendiniz verdiğinizi söylüyorsunuz ya, peki kendi sorularınızı sorabilecek kadar özgür müsün? Bir düşünün.. Bu çoktan seçmeli bir kölelik değil mi? Nefes alıp veriyoruz, kendi evlerimiz kendi arabalarımız var belki ama kararları kendimiz veriyoruz sanarken, kararları verirken kullandığımız sorular çoktan seçmeliyse nasıl olurda hala bu bizim öz dünyamız diyebiliriz. Diye bilir miyiz? Hiç bu kadar derin düşünmediniz mi gerçekten? Canınız cehenneme... :)
Mesela ben niye şarkılar ve şiirler yaratabildiğimi biliyorum. Bu bir sır değil. Çünkü kendi sorularımı kendim soruyorum. Özgürlüğümü hayal dünyamda ve kendi dünyamda sizin doğrularınızdan bağımsız şekilde ilan ettim. Etik değerleriniz, aldığınız kültürler ben hepsini sorguladım ve zihnimdeki sınırları kaldırdım. Bir sınırı kaldırınca ne oldu? Bir sınır yoksa hiçbir sınır olmadığını gördüm. Şimdi şunu sormak da burada tam cukk! diye oturacaktır ki; sınırları olan bir sanatçı ne kadar yaratıcı olabilir, ne yaratabilir? ortaya ne kadar özgün ve ne kadar değişik birşey cıkarabilir ki? Bu da tartışılır. Ben kurdu attım onla baş etmek sizin göreviniz artık.
Biliyorsun kendini sevmediğin zamanlarda evrenden ne istesen olmayacak. Başarı sandığın şeylerin çoğu aslında başarı bile değil. Kendini sevmek de bir başarıdır. Belki de ulaşılması en zor olanlardan biri. Sonra mı? Sonra yollar bir bir çıkar karşına, evren kucaklar seni ve kendini yönetmeyi ancak o zaman öğrenebilirsin. En azından bu benim hayat felsefem. Ayrıca başarı sandığın o şey varılacak bir nokta değildir ki, başarı gidilen bir yoldur.. Yola çıkmadan o noktaya zıplamaya çalışıyorsan devam et. Hadi durma.
Kendinden kaçarken başkalarının seni sevmesini de bekleme ayrıca. Kaldı ki kendinden asla kaçamazsın ancak kendini görmezden gelirsinki hergece kendine sarılıp uyuduğunu da adın gibi bilirsin. Kendini kendi içine hapsedip kendi denizinde boğulmaya benzer bu. Oysa gördüğün bu toprakların hepsi senin. İstemeseni bilmelisin sadece. Bir sır var bütün herşeyden daha öte. Onu da sen keşfet ben söylemeyeyim. Ama bir ipucu; benzemiyor hiç diğerlerine...